Vakfe-i Arafat

-Tahiru'l-Mevlevi-

Bak şu vâdi-i garâmın sâha-i pür-cûşuna
Dikkat et manzûr olan evzâ-ı haşyet-pûşuna
Neşve-bahş olmuş ki öyle vâkıf-ı medhûşuna
Benzemez bezm-i şerâbın zevk-i nûş-â-nûşuna
Her biri asmış da ihrâm-ı tecerrüd dûşuna(1)
Kendini atmış rızâ-yı Hâlık’ın âgûşuna

Kurb-ı mebrûkunda beytullâh-ı hâcet-perverin
Dâmen-i feyzinde bir kûh-i bülend u enverin
Pîş-i kudsiyyet-penâhında Hudâ-yı ekberin
İctimâ etmiş güzîde ümmeti peygamberin
bürehne sîne üryanken koyup çıplak serin
Hepsi sürmekde bu hâk-i pâke vech-i muğberin

Kalb-i ümmetden hurûş etmekte bir bang-i hazîn(2)
İn‘ikâsı vermede âfâka bir ulvî tanîn
İnleyen diller diyor: Lebbeyk ilâhe’l-âlemîn(3)
Ağlayan gözler edilmiş şerm ile atf-ı zemîn
Titreyen eller ise ma‘tûf-i dergâh-ı berîn
Vakt-i tebşîr-i icâbet, durma ey Rûhu’l-Emîn(4)

Bahr-i gufran, nefha-i rahmetle olmuş pür-habâb
Zan ider insan görünce haymeden bî-had kıbâb
Toz duman vehm eyleme, levs-i günâh-ı şeyh ü şâb
Sevk-i bâd-ı mağfiretle mevce-dâr-ı ıztırâb
Parlayan semt-i semâda sanma kurs-ı âfitâb
Vech-i Bâkî etmede uşşâkına ref‘-i nikâb(5)

Ey mukaddes buk‘a ey cây-ı meâlî-intimâ
Eyliyor sahnın senin binlerce hikmet ihtivâ
Olmuşun İslâm için bir mahşer-i vahdet-nümâ(6)
Sen idersin müslimîni birbiriyle âşinâ
Sath-ı feyyâzında oldukça hakâyık rûşenâ
“Benden ey hâk-i semâvî bin selâm olsun sana.”(7)

Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Bak şu büyük aşk vadisinin pek coşkun sahasına. Dikkat et nazar edilen haşyete bürünmüş duruşuna ki neşe verir, dehşet verici muhteşemliğin karşısında hayrete düşüp kendinden geçmiş agâhlara. Benzemez içtikçe zevk veren şarap meclisine. Her biri, (her bir hacı, Allah’tan gayrıdan, dünyadan) soyutlanma ihramını omzuna atmış, kendini teslim etmiş yaratan Allah’ın rızasına. Haceti olanın hacetini gideren Beytullah’ın (Allah’ın evi Kâbe) o mukaddesin yakınında. Etrafındaki nurlu ve yüksek tepelerin mukaddes sığınağının, Ekber Allah’ın önünde (beytinde) Hz. Peygamber’in seçkin ümmeti toplanmış. Ayak yalın, göğüs çıplak… Hepsi (günah kirine) bulanmış yüzünü pak toprağa sürmekte. Ümmetin kalbinden çağlamakta hazin bir ses gelmekte. Yankısı afaka ulvi bir tını vermekte. İnleyen diller “Lebbeyk ilâhe’l-âlemîn” (Emret/buyur âlemlerin Rabbi olan Allah) demekte. Ağlayan gözler hayâ ile yere yönelmiş (secdeye kapanmış). Titreyen ellerse yüce huzura yönelmiş (dua için açılmış). İcabet müjdesi vakti durma ey Rûhu’l-Emîn. Bağışlanma denizi rahmet nefhasıyla (üfürğüyle) kabarmakta/dalgalanmakta. İnsan çadırdan (Mina çadırları) uçsuz bucaksız kubbeler gördüğünü zanneder. Toz duman sanma yaşlının, gencin günah kirini. Bağışlanma rüzgârının sevkiyle ızdırap veren dalgaları parlak gökyüzünde kalır sanma(?). Güneşi yüzeyi (âdeta) baki olan Allah’ın cemali için, âşıklarındaki perdeyi kaldırmakta(?). Ey mukaddes belde, ey mana anlam yüklü yer! Senin sahan/tavaf alanın binlerce hikmet barındırmakta. İslam için tevhidi gösteren bir kalabalık olmuşsun. Sen Müslümanları birbiriyle tanışık, dost edersin. Feyiz alanında hakikatler aşikâr olmakta. Ey ilahi, yüce belde benden bin selam olsun sana.

Şiir Notları:
(Şiirleri İngilizce dil seçeneğini seçerek okumalı, aksi hâlde çeviri bozuk çıkıyor.) Şiir biraz zorladı diyebiliriz. Yaklaşık bir anlam vermeye çalıştık. Sonunda (?) bıraktığımız bazı cümlelerde isabet edememiş olabiliriz. (1) İhram: Hac veya umre yapanlara bazı helal şeylerin yasak olması anlamında bir fıkıh terimidir. Bu süreçte Müslüman erkeklerin kıyafet yerine büründüğü beyaz, dikişsiz peştamal veya havluya da ihram veya ihramlık denilmiştir. Müslüman kadınların ihramlığı ise gündelik dış tesettüründen ibarettir. (2) Veya: Bang-i enîn. (3) Lebbeyk: Hac ve umre için ihrama girenlerin lebbeyk diye başlayan zikir cümlesiyle “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîkeleke lebbeyk, inne’l-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek.” telbiye getirirler. “Lebbeyk” Cenab-ı Hakk’a hitaben söylenen emrine amadeyim, buyur ya Rabbi, maksadım sensin, kulluğum sanadır anlamında başlayan cümlenin ilk kelimesidir. Tavaf: Hac ve umre ibadetlerimizi yaparken Kâbe sol tarafımızda kalacak şekilde Hacerü’l-Esved hizasından başlayarak yedi defa dönmek. (4) “Emin ruh” anlamındaki “Rûhu’l-Emîn”, peygamberlere vahyi ulaştırmakla vazifeli Cebrail (a.s.) için kullanılan bir isimdir. Ayet-i kerime: “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına icabet ederim…” (Bakara, 2/186) (5) Mekke ile Müzdelife arasında, Harem sınırları içerisinde bulunan Mina denilen yerde, şeytan taşlama, kurban kesme, bayram günlerinde konaklama gibi hac ibadetleri için çadırlar kurulur. (6) Veya: “Hâkinin mâlidesi bir cebhe-i pür-âb ü tâb” (7) Mahşer: Ahirette dirilip toplanacağımız yer anlamında olan bu kelimenin çok kalabalık anlamı da vardır. (8) Bu son mısra “Benden ey hâk-i semâvî bin selâm olsun sana.” Mehmet Akif Ersoy’dan alıntıdır.


Destek ol 
Rastgele Getir